20 Ağustos 2013 Salı

Balonuyla zıplayan çöp adam

Dün uyku tutmadı… Hani içinizde bir açlık olur ya.. Ne gerçekten acıkmışsınızdır, ne de susamış.. Ama bir şeyler eksiktir o güne dair.. Bir şey yapılmamıştır..

Baktım tavanı izlemek sarmıyor çıktım yataktan bir su içtim, salona bakındım. Yok olacak gibi değil, geçtim yatağıma en sevdiğim kalemimle. Önce kağıda karaladım bir şeyler.. Yok bu da olmadı. Sonra elime bir çöp adam çizdim. Daha önceden Yağmurun elinde görmüştüm. Şapşal kız "bak bak" diyip avcunu hafifçe kapatıp açtıkça zıplıyordu minicik çöp adam. Bizde kıkır kıkır gülüyorduk. Belki de eksik olan bugün öyle içten gülmemiş olmamdır dedim.. Başladım devamını çizmeye. Çöp adam tamam.. Zıplayacağı yer de tamam. Ama adam zıplamaktan sıkılmaz mı yahu dedim.. Mutlu olsun, uçsun gitsin diye balon çizdim eline.. Baktım etraf çok ıssız, ağaçsız dünya olmaz olsun dedm bir de ağaç kondurdum. Sonraaaa başladım minik adamı zıp zıp zıplatmaya :) .

Salak mısın sen diyebilirsiniz.. Aslında halime bende sesli sesli gülmedim değil.. 

Bir süre sonra balonlu çöp adamın zıplayışlarını izlerken öyle güzel bir uyku bastırdı ki..  
Ne de olsa gün benim için tamamlanmıştı ve artık huzurla uyunabilirdi.. 

Buket 

17 Ağustos 2013 Cumartesi

17 Ağustos 1999

Dedemin Düzce, Konuralp’te, tepede kalan evinde dayım ve ananemle birlikteydik. İki katlı evin ilk katında geç saate kadar sohbet edip, sonra da uyumuştuk. 

Uykuyla uyanıklık arasında kalırsınız ya hani, bazen bir şeyler duyarsınız, bazen de görürsünüz. O anlardaki gibi bir sarsıntı olduğunu hatırlıyorum. Gözlerimi açtığımda sanki odanın  içinde bir kırmızılık vardı. Babamın sesini duyuyordum. Dua ediyordu, hem de bizim için. Sesindeki korkuyu bugün bile hatırlıyorum.. Annem hem abimi hem de beni kapıp bir anda bahçeye koşmuştu. Babam, dayım, ananemle bahçedeyken çıplak ayaklarımın değdiği  yerin sıcacık, yıldızların da sanki elimi uzatsam yakalayabilecek kadar yakın olduğunu hatırlıyorum. Biz öylece dururken yer bir kez daha dalgalanmıştı. Bu sefer daha şiddetliydi. Belki de artık uyandığımdan ve korktuğumdan daha şiddetli geliyordu. Dayımın "deprem oluyor", annemin "daha açığa gidin" dediğini hatırlıyorum. Ön bahçeye geçtiğimizde artık sarsıntılardan ayakta duramayıp, altında alev olan topraklara oturmuştuk. Toprak ılık değil, resmen sıcaktı. Daha önce depremi sadece derslerde duymuştum. Toprak sarsıntısıydı benim için. Bir felaket olduğunu o gün öğrendim..

Etraftaki tüm evler amcaların, kuzenlerin evleriydi. Karşı evlerden birinden silah sesleri yükseldi. Dayım hemen gidip evdeki av tüfeğini aldı ve havaya ateş etti. Diğer evlerden de ateş sesi duyulunca silahını yerine kaldırdı. Her ev “ben iyiyim” mesajını vermişti.

O sırada annem babama Düzce’ye, şehir merkezine gitmesini söylemişti sanırım. Her şey o kadar hızlı oluyordu ki.. Bir anda rengi atmış teyzem babamla arabadan indi. Kuzenim, eniştem hepsi bembeyazdı. 5 katlı apartmanın en üst katındaki evlerinden zor çıkmışlardı. Şanslılardı, ev yıkılmamıştı. Kolonları çatlamış, duvarları paramparça olan apartmandan çıkıp hemen dedemlerin evine gelmişlerdi. Zaten arası en fazla 15 dakikaydı. Ağaçların arasında, yıldızlar baş ucumda, toprak sıcacıkken biz şanslıydık. Düzce merkezinde apartmanlar yıkılmış, enkazlar altında insanlar yaşam mücadelesi veriyordu. Teyzem uzun süre konuşamamıştı. Sokaklardan geçerken ağlayan, yara bere içinde koşturan insanlar kadar hayatını kaybetmiş insanları da görmüş.. Babam şehir merkezinden döndüğünde çocuklar geçemez oradan demişti. Uzun süre de şehre inmemiştik…

14 yıl önce bugün, 17 Ağustos 1999 yılında,  Gölcük merkezli 7,5 şiddetinde deprem meydana geldi. “Resmi raporlara göre, 17.480 ölüm, 23.781 yaralı oldu. 505 kişi sakat kaldı. 285.211 konut, 42.902 işyeri hasar gördü. Resmi olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50.000 ölüm, ağır-hafif 100.000'e yakın yaralı olmuştur. Ayrıca 133.683 çöken bina ile yaklaşık 600.000 kişiyi evsiz bırakmıştır." 

Allah’tan gelen bu felakete hiç kimse isyan edemezdi. İsyanlar bir anda tuzla buz olan inşaatlaraydı. Demiyorum ki tüm ölümler onların suçu.. Ama bir ölümü, belki bir araba belki bir ev parası için yüze çıkardılar.. Sadece onlar mı? Gelen yardımlar insanların depolarında gizlendi, yardım kuruluşları Türkiye'nin dört bir yanından gelen yardımları dağıtamadı.. Belki de dağıtmadı.. Tabii ki davalar açıldı, çoğunun zaman aşımına uğradığını biliyorum. "Zaman aşımı".. Ne kadarı doğru bilmiyorum ama genel olarak sonuçları aşağıda bulabilirsiniz..

·         Düzce, Ersoy Apartmanı: 36 kişi öldü, dava zaman aşımına uğradı.
·         Düzce, Ömür Hastanesi: 11 kişi öldü, dava zaman aşımına uğradı.
·         Yalova, Ceylankent Sitesi: 98 kişi öldü, 2 sanığa verilen hapis cezaları ertelendi.
·         Kocaeli Ubay Apartmanı: 58 kişi öldü, müteahhit hakkında verilen ceza ertelendi.
·         Yüksel Sitesi: 316 kişi öldü, 5 sanığa verilen çeşitli cezalar ertelendi.
·         Can Göçer ve Zafer Çoşkun: Veli Göçer'in oğluyla ortağı yakalanamadığı için haklarındaki dava zaman aşımına girdi.
·         Sakarya, 695 davadan sadece 5 kişiye ceza çıktı.
·         Kocaeli, 600 dava açıldı, 12 kişi 10'ar ay hapis cezası aldı. 6'sının cezası infaz edildi, 6'sı için süre istendi.
·         Yalova173 dava açıldı, hemen hemen tamamı sonuçlandı. Ceza aldığı bilinen tek isim Veli Göçer 18 yıl 9 ay hapse mahkûm edildi.
·         Düzce, Yaklaşık 220 dava açıldığı sanılıyor. Yargılamaların sonucunda hiç kimse cezaevine girmedi.

Evet çoğu dava ve cezai işlem zaman aşımına uğradı.. Bugün Düzce, Gölcük, depremin yaşandığı o bölgeler hala eskisi gibi değil.. Ben kimsenin acısının zaman aşımına uğradığını sanmıyorum.. Hiçbir yerim çizilmemişken ben bile Düzce’de yaşadıklarımı dün gibi hatırlıyorum.. Orada enkazlardan saatler sonra çıkanlar vardı.. Enkazların en sevdiklerine mezar olanlar.. Onlar nasıl unutsunlar? Allah hepsine sabır versin.. Tüm ölmüşlerimize de rahmet.. Kalanlar.. Ne olur o günleri unutmayalım.. O gün tiksinerek baktığımız olayları unutmayalım. Sadece kendimizin değil, tüm hayatların önemli olduğunu unutmayalım.. 

Vicdan duygusunun tüm göğüsleri kaplamasını ve tüm kararların önce vicdanen yargılanmasını diliyorum... Her adımımızda.. Her nefesimizde..  



Buket

Meslek Sırları ;)

Şimdi sevgili bloggerlar.. Biliyorum buradaki amaç gerçek hayattan sıyrılmak, içimizde tuttuklarımızı patır kütür dile getirmek, hayal etmek, gelecekteki sevgiliyi tasarlayıp evrene “ver artık şu insanı bana” demek ;)) 

Kafamızın içinde yaşadığımız o güzel hayatın dışında bir de gerçekte yaşadığımız hayat var. Bazen ben bir tasarımcıya bakıp “ohh ne güzel” diyorum, bazen bir tasarımcı bana bakıp “oh ne güzel ülkeleri geziyor” diyebiliyor.. Ama işler çoğu zaman dışardan göründüğü gibi olmuyor. Ve biz duygularımızdan gün içerisinde bahsedemediğimizden, burada sadece duygulara bırakıyoruz kendimizi.. Bir seferlik, hayatımızın en büyük bölümünden bahsetsek? 

Hepimizin mesleğinin güzel yanları kötü yanları var. Bu yanlara ek olarak bazı yetenekler olmadan bazı mesleklerde başarılı olmak imkansız, bu kesin.. Ben diyorum ki bu sefer farklı bir şey yapalım. Uzun zamandır yapmadığımız mimleme olaylarına bu sefer farklı yaklaşalım.. Mesleklerimiz hakkında birazcık bilgi verelim. Detay yok. Şirket mirket gibi. Genel olarak mesleğinin en güzel yanı, en kötü yanı, gerektirdiği yetenekler, meslekte gelişmek için gerekenler, ne biliyim aklınıza ne gelirse mesleğiniz hakkında yazabilirsiniz.

Böylece meslek değiştirmek isteyenlere, yeni mezunlara bir nebze yardımımız olabilir. Ne dersiniz?

Başlattım devamını getireyim değil mi? (Röportaj gibi olsun bari;))

Şu an yaptığın mesleğe nasıl başladın? 

Amerikan Kültürü ve Edebiyatı okudum (edebiyat tutkusu teee o zamanlardan geliyor işte. Aslında edebiyatı sevmeme rağmen hala yaratmak, çizmek, dikmek biçmek aşkım yüzünden daha yaratıcı bir mesleği seçmediğim için birazcıcık pişmanım. Neyse devam.) Daha önceden bahsetmiştim, mezun olmadan Dış Ticaret eğitimine katılmıştım. Egeus’un verdiği eğitimde Barbaros Tunç hocam inanılmaz sevdirmişti bana dış ticareti. Eğer ihracat ithalat olmak istediğiniz sektörse, bu tip bir eğitim ilk adım için size çok yardımcı olacaktır. 

Mesleğin için gerekli karakteristik özellikler neler? 

Bence her meslek yetenek işi. Ben satışta çalışıyorum. Yurtiçi yurtdışı fark etmez, işiniz satışsa sattığınız ürünü tanıyacaksınız. Tanımıyorsanız, tanıyor gibi yapmalısınız ;)) Satışta çalışan insanların özgüveni önemli. Siz ne kadar titrerseniz karşınızdaki  güvenini kaybedip uzaklaşıyor. Bu demek değil ki ben kitlenmiyorum. Kitlendiğim çok zamanlar oluyor ama önemli olan onu atlatıp bişey öğrenmek ;)

İş ihracat olunca karşınıza çok güvensiz bir Japon, çok çakal bir İtalyan, çok ukala bir Amerikalı ya da Fransız çıkabiliyor. İşiniz bir yandan yorum yapmak anlamına geliyor. Çünkü nasıl her şehrin insanı farklıysa, her ülkenin insanı da inanılmaz farklı. Her meslekte gerekli, biraz bukalemun olmalısınız.

Çok dinamik olmalısınız. Aslında bu tüm satışlar içi geçerli. Unutmayın bilmediğiniz bir ürünü, ya da ürünün marketinin son durumunu bilmiyorsanız o ürünü satamazsınız.

Olumlu yanları neler?

Ben tanımadığım insanlarla konuşmayı, farklı kültürler, farklı ülkeler görmeyi çok seviyorum Hatta izin verseler tüm ömrüm boyunca bunu yapabilirim. İhracat da şanslıysanız hem çalışıp hem de bir çok ülke ve kültürle tanışabilirsiniz. Bu bizim işimizin bence en güzel yanı.



Peki ya olumsuz yanları? 

İhracat satış dediysek sürekli ülke ülke gezmiyorsunuz. Bir yerden sonra ofis çalışanısınız ve PC karşısında oturup tüm gün maillere cevap vermek, yeni müşteri bulmak, market araştırmaları yapmak durumundasınız. Dışarda mükemmel bir hava olabilir, siz yine de klima tepenizde poponuz sızlaya sızlaya  o masada oturuyorsunuz.

Bu konuyu ilerletebilir, yeni sorular ekleyebilirsiniz..

Hadi işçi kardeşler, birazcık meslekleri çekiştirelim ;))

Ben diyorum ki Ted, Özlem, Ahu, Anarşi, Baykuşumuz ve sevgili Öküz bize mesleklerinden bahsedebilirler.. Cuma Cuma yapılcak şey mi şimdi bu demeyin hemen canım.. Müsait olduğunuzda anlatın nolcak ;)) 


Şimdiden iyi haftasonları ;)

Buket 

15 Ağustos 2013 Perşembe

İş Yerinde Eğlenmek Mümkün ;)

Eyyy ofis insanları.. İşçi kardeşleriimm..Günaydıınn.. ;))

Uyanmak için NTV haberlerine baktıysanız İş Yerinde Eğlenmek Mümkün başlıklı haberi görmüşsünüzdür.. Valla bencede iş yerinde eğlenmek mümkün. Yani enerjiyi bir şekilde atmak kafayı dağıtmak lazım. Onları da yapamazsan vay haline..

NTV görsellerine inat ben de ofiste yaptığım saçmalıkları paylaşıyım dedim. Canım sıkılınca herşeyi konuşturduğumu zaten biliyorsunuz.. Ofiste de işler aynen böyle ;))


Tam yaz geldi derken vitaminim bana artislik yapmıştı.. Kış gelince sıcak su torbamın yaptığı gibi :S 
Herkesin artisliği hep bana, heeepp.. :s


Yan komuşumuz Bisquitte'e kaçıp kocaman bir bardak sıcak çikolata içtikten sonra Bisquitte'in kendine has kartvizitini isyanıma ortak ettim ;)) 
"Yemeğe bekleriz.." "İnş cnm ya" ;))) 


Ne yapıım bazen çok kızdırıyorlar, ben de kendilerini bunlarla uyarıyordum. 
Ama hepsini atıp daha olgun bir iş hayatına adım atmaya karar verdim ;)  

Yarııınn Cuuumaaaaaa!!! Bu hafta sonunun şarkısı benden tüüümmmm dönmeyenleri olanlara gelsin ;))
(Çalarken kendi etrafında dönmeyen dinlemiş sayılmaz. Saçma sapan dans edip dönene kadar durmak yoookkk ;))



Buket

9 Ağustos 2013 Cuma

Ev

Bir yer düşünün..
Anı dolu.. 
Şimdi ordayım..
Her şeyi en güzel haliyle hatırlıyorum.
Ve çok eskiden yaptığım gibi yine denizle konuşuyorum.. 

Buket
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...